Hah Kaan okuldan geldi, yine bir smoothie sorunsalıyla karşı karşıyayım. Derin bir nefes alıyorum –aslında tam 6 nefes (rutinler önemli), azıcık başım da döndü şimdi, kesin diyaframıma çok iyi yolladım bu sefer, hücrelerimin oksijenle dolduğunu hissettim. Geçen haftaki nefes kursu süper oldu valla, önceden cahil cahil nasıl nefes alıyordum bilmiyorum. Mutfaktayım. Bu blender’ı kan ter içerisinde taa Almanyalar’dan taşımakla iyi mi yaptım acaba? Canım motoru süper işte fıstık fındık ne varsa ezip geçiyorum… da haznesi plastik. Tahtalara vuralım tabii BPA yok içinde ama plastikteki tek arıza o değilmiş ki, BPS var mı ki mesela? Neyse bunu da sorgulanacaklar listeme yazıp devam ediyorum. Süt bazlı smoothie istiyor Kaan, uff. İnek sütü malum bütün kötülüklerin anası, içindeki antibiyotikler hormonlar koruyucular bir yana, diyorlar ki süt çağında bir buzağı değil isek eğer, yanından dahi geçmemeliymişiz. Yine de acaba sülalesi bilinen bir ineği alıp balkonda organik organik beslesem, o da mı olmaz ki? Bu zamanda da dürüst, eğitimli, idealist bir inek yetiştiricisi bulmak zor, araştırılacaklar listesine eklemeli. Neyse dün fazlaca yapmıştım badem sütü, onu kullanayım bari. Enerji için de biraz yerfıstığı ezmesi, tabii ev yapımı. Farkındalığımın daha düşük olduğu karanlık çağlarımda marketten alışveriş yapmışlığım var ama etiketleri okumaya başlayınca uyandım tabii, soya yağı, lesitini palmiye yağı bol şeker bol tuz carrageenan ne ararsan var, eser miktarda da badem fıstık! Benim bademler sözde GDO’suz ama içim rahat değil yine. Şeytan diyor al Datça’da bir arazi… Biraz da dondurduğum muzlardan atıyorum. Stok süper, Antalya’dan arkadaşın bahçesinden taşıdım, arabada biraz sıkıştık gelirken, dondurucuda da yer kalmadı ama olsun. Kakaolu ister şimdi bu çocuk, neyse yatma saatine var daha, az bir şey kafeine göz yumacağım. Zaten organik ham kakao, gani gani antioksidan kaynağı. Ekstra kalsiyum için biraz susam atsam, üç-beş yaprak da ıspanak arada kaynar gider mi acaba? Efendim? Kaan ya, ne gecesi, ne uykusu ya, smoothie ne olacak? Kolay mı sağlıklı beslenmek, iyi şeyler sabır ister çocuğum…
Sıyırmak üzereyim… ama neyse ki ertesi gün dikkatim dağılıyor, daha enteresan bir şeyler buluyorum irdeleyecek. Yani şu maymun iştahlılığım, aidiyet özürlülüğüm ve şüpheciliğim kırk yılda bir işe yarıyor belki; yoksa ilgi alanlarım, yeni mesleğim, önceliklerim ve inandıklarım itibariyle ortoreksiya sınırlarını zorlamam işten değil aslında. Ortoreksiya nispeten yeni bir kavram, 1996 senesinde Doktor Steven Bratman tarafından icat edilmiş, ama son dönemlerde bayağı bir telaffuz edilir, araştırılır olmuş. Kelimenin kaynağı Yunanca. “Orthos” “doğru”, “düzgün” manasında kullanılan pek faideli bir ön ek, “orexia” ise “iştah” anlamına geliyor. Bratman Ortoreksiya Nervoza’nın manasını, “sağlıklı beslenmeye dair sağlıksız bir takıntı” olarak açıklıyor. Bu arada vejetaryenlik, veganlık gibi belirli bir beslenme ekolüne dahil olmanın veya wellness trendlerini takip etmenin ortoreksik olmak anlamına gelmediğini önemle belirtiyor. Zaten ortoreksiya’nın resmen bir yeme bozukluğu olarak kabul edilebilmesi için DSM, yani İngilizce adıyla Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Türkçe adıyla da Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’nda tanımlanmış olması lazım ki henüz böyle bir durum yok. DSM Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan ve zihinsel hastalıklara tanı koymak için ölçütleri ve semptomları belirleyen saygın bir kılavuz. Ortoreksiya illa ki resmen tanımlanmalı mı, Bratman aslında bunu bayağı sorguluyor. Zaten modern dünyada standart insan davranışlarını derhal bir bozukluk, bir hastalık olarak kategorize etmeye yönelik bir eğilim var, buna bir de ben katkıda bulunmak istemiyorum ama
bir yandan da bir isim koymanın, kriterleri belirlemenin getireceği kolaylık da yadsınamaz, diyor. Bu doğrultuda 2016 yılında Eating Behaviors isimli bilimsel dergide Thomas Dunn, Ph.D. ile birlikte yayınladığı bir makalede ortoreksiya tanısı konulabilmesi icin bazı kriterler öneriyor. Aynı zamanda orthorexia.com isimli kendisine ait websitesine de bir mini test koyuyor, merak ediyorsanız bir göz atabilirsiniz.
Aslında “modern” çağlarda insanın her şeyden olduğu gibi yediğinden içtiğinden de şüphe duymasında, elinden geldiğince doğal, katkısız ve kaliteli beslenmeye çalışmasında bir terslik yok; dozuna, hayatınızdaki yerine bağlı olarak hoş bir alışkanlık denilip geçilebilir. Ortoreksiya da çoğunlukla sağlıklı yaşama dair samimi bir çaba ile başlıyor zaten, ama bazı insanlarda giderek “saf ve sağlıklı” yemeye dair ciddi bir takıntıya dönüşüyor ve hayatı kabusa çeviriyor. Ağza atılan her lokma sorgulanıyor: acaba böcek ilacı, hormon, kimyasal, koruyucu içeriyor mu? Genetiği değiştirilmiş mi? Geldiği yerdeki üretim ve muhafaza koşulları nasıl? Hangi metodla, hangi aletler kullanılarak, hangi kaplarda hazırlanmış? Ne zaman yapılmış? Ortoreksikler önce belirli bir diyet trendini takip ederek başlasalar da kendilerine getirdikleri kısıtlamalar zaman içerisinde giderek artıyor. Ciddi bir hastalık veya alerji ya da belirgin intolerans bile olmadan belirli besin gruplarını tüketmekten tamamen vazgeçmek çok sık görülüyor, gluten içeren besinler, süt ve süt ürünleri genelde ilk akla gelenler. Katı diyetler herhangi bir sebepten ötürü bozulursa beden algısında, özsaygıda ve kişisel tatmin hissinde derhal bir düşüş oluyor, hastalanmaktan aşırı derecede korkulabiliyor, anksiyete ve utanç duyuluyor. Bunu kompanse etmek için acil durum ilan ediliyor, bilumum detoxlar ve oruçlar, kolon temizlikleri, kendini şartlamak üzerine çeşitli programlar ve bazen de aşırı egzersiz faaliyetleri kişi kendini arınmış hissedinceye kadar devam ediyor. Arınmanın, saflığın spiritüel bir tarafı da var çoğunlukla, beyin enteresan bağlantılar kurarak eksikleri kapatmaya, arızaları tamir etmeye çalışıyor.
İnsan saf, temiz beslenme ile sağlığını koruyup hastalıkları, enerjisini, gençliğini kontrol edebileceği fikrine saplandıkça büyüleniyor, bunu düşünmek, planlamak giderek tam zamanlı bir iş haline dönüşüyor ve yaşam tarzını, seçimlerini belirliyor. Ortoreksiya sosyal yaşantıyı da ciddi şekilde etkileyebiliyor. Kişi ancak yemeğini kendi seçtiği malzemelerle, kendi mutfağında, bizzat hazırlayınca bir nebze rahat edebiliyor, hazırlık süreci yine spiritüel ritüellerle benzerlik gösteriyor. Bu durumda dışarıda yemek işkence gibi geliyor, bir süre sonra yemek içeren sosyal aktivitelerden özellikle uzak durmaya başlıyor. Bu arada diğer insanları da beslenme alışkanlıkları konusunda yargılıyor, kendini de bayağı üstün hissediyor, tabii hayli sevimsizleşiyor. Giderek artan kısıtlamalar sonucunda vücut da alarm veriyor, aksaklıklar eksiklikler mutlaka baş gösteriyor.
Ortoreksiya tehlikeli mi? Evet, şimdiye kadar bir ölüm vakası var, sağlık sorunları yaşayan, sosyal kayıplara uğrayan, ne doğru ne yanlış kafası tamamen karışanlar da cabası. Kimler potansiyel? Yeme bozuklukları genelde anksiyete, panik bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk ve alkol ve madde bağımlılığıyla beraber görülebiliyor. Bu arada kalıtsal faktörlerin de rol oynayabileceği tartışılıyor. Özellikle sanal dünyanın içine doğan yeni nesle dikkat etmek lazım. Sosyal medya kullanımı insanları teşvik ediyor, sanal ortam birbirinin aynısı süper model görünümlü, telaffuzu zor çiğ yemekler veya egzotik lapalar yapan, “temiz ve bütün” olan, her daim parlayan kusursuz gurularla dolu. Bizim alternatif wellness evreni mesela ortoreksiya semptomlulardan geçilmiyor. Ortoreksiya nüfusa oranla çok yaygın mı? Değil tabii, sebebi de oldukça pratik aslında: bu saplantıya çok zaman, çok para harcamak, konsantre olmak, kültürü benimsemek lazım. Ancak dünyanın hali malum, vatandaşın bambaşka dertleri var, ortoreksiya öncelikli bozukluklardan değil.
Sağlıksız beslenmeyeceğiz, e sağlıklısı da ayrı bir kara delik, ne yapacağız yahu şimdi? İnsan hayatında sağlıklı ilişkiler, yeterli fiziksel aktivite, mutlu eden bir iş-uğraş, ruhu besleyen renkler, neşe ve sevgi yok ise dünyadaki bütün laz lahanaları, bütün kinoalar biraraya gelse, ve dahi üstüne çiya tohumlarını bile serpsek fayda etmiyor. Halihazırda bir hastalığımız yok, keyfimiz yerinde, kilo durumu fena değil, değerler de normal sınırlar içerisinde ise çok derin düşünmeye gerek yok, rahat bırakırsak bir zahmet vücut zaten biliyor ne lazım, sadece unutmayalım, “azı karar, çoğu zarar”. Hastalık veya zihinsel rahatsızlık durumuna eşlik eden beslenme problemleri zaten tamamen başka bir konu, mutlaka profesyonel yardım almak lazım. Zevkli, neşeli, dostlarla paylaşılan yemeklerle renklenen sağlıklı günler dilekleriyle…
Ayşegül Mesçi
(Bu yazı 0cak 2018 tarihli Madalyon Kurumsal Ruh Sağlığı Dergisinde yayımlanmıştır)
-DUNN, T.M & BRATMAN, S. (2016). On orthorexia nervosa: A review of the literature and proposed diagnostic criteria. Eating Behaviors, 21, 11 -17.
-BRATMAN, Steven, 1997. Health Food Junkie. Yoga Journal. September-October 1997, pp.42-50
-SCARFF, Jonathan R. “Orthorexia Nervosa: An Obsession With Healthy Eating.”
www.mdedge.com/fedprac/article/139623/mental-health/orthorexia-nervosa-obsession-healthyeating.
-ZAMORA, et al “Orthorexia nervosa. A new eating behavior disorder?”
https://www.researchgate.net/publication/8028963_Orthorexia_nervosa_A_new_eating_behavior_ disorder
-MOTTAZ, Oliver, 2017 “Orthorexia -Eating Under Pressure”
https://www.alimentarium.org/en/magazine/society/orthorexia-–-eating-under-pressure
-BRAUSER, Deborah, 2017 “Orthorexia Nervosa: When 'Healthy' Eating Turns Dangerous”
http://www.medscape.com/viewarticle/880916#vp_2
-www.orthorexia.com, Steven Bratman’s website
コメント